"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’ya yaptığı ziyaret sadece Türkiye ve Ukrayna açısından değil, Ukrayna krizine taraf ülkeler açısından da oldukça önemliydi. Zira Ukrayna meselesinin uluslararası bir krize dönüşerek çeşitli savaş senaryolarının gündeme gelmesi nedeniyle Türkiye’nin stratejik konumu önem arz ediyor. Türkiye’nin krizdeki önemini; Karadeniz’deki konumu, ABD-Rusya rekabetindeki yeri ve Ukrayna-Rusya arasında bir denge unsuru olması bağlamlarında değerlendirebiliriz.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla sahip olduğu nükleer silahları 1994’te Budapeşte Deklarasyonu ile Rusya Federasyonu’na transfer eden Ukrayna; toprak bütünlüğünü ABD ve müttefiklerinin garanti altına aldığı bir ülke olarak ortaya çıktı. Zaman içerisinde Ukrayna iç politikasında yaşanan gelişmeler bu ülkenin diğer ülkelerle olan ilişkilerini de etkilemeye başladı.
Ülkede 2005’teki gösteriler sonucu "renkli devrimlerden" biri addedilen Turuncu Devrim gerçekleşti ve Viktor Yuşçenko iktidara geldi. Bu gelişmenin ardından Rusya’nın Ukrayna üzerinden batıya doğal gaz transferini yavaşlatması, meselenin uluslararası boyutunu güçlendirdi.
Türkiye de bu dönemde Karadeniz’in kuzeyindeki Ukrayna ile ağırlıklı olarak ticaret üzerinden ilişkiler geliştiriyor ve Kırım Türklerinin haklarının korunması konusunda çaba sarf ediyordu. Rusya’nın doğal gazda zaman zaman kesintiye gitmesi Türkiye’yi de endişelendiriyordu. Nitekim önce Mavi Akım sonra da Türk Akımı ile Türkiye’nin bu istikrarsızlık ortamından etkilenmemesi sağlandı.
2014’e kadar Türkiye’nin temel endişesi Karadeniz havzasında istikrarın ve huzurun bozulması, bölgede çatışma yaşanması ihtimaliydi. Her ne kadar Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliğini desteklese de Karadeniz’e dışarıdan gelen bir NATO gücüne itiraz etti. Bu itirazını da Montrö Sözleşmesi’ne dayandırdı. Nitekim, 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı’nda ABD’nin yüksek tonajlı savaş gemilerinin geçişine izin vermedi. Bunu Rusya’nın yanında yer aldığı için değil, Karadeniz’de ABD Donanması'nın varlığının Türkiye’nin de çıkarlarını tehlikeye atabileceği için yaptı.
Öte yandan Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın hamiliğini üstlenmesi üzerine Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne vurgu yaptı. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine de benzer şekilde karşı geldi. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne vurgu yaparak, Kırım’ın ilhakını tanımadığını Rusya’nın bütün ısrarlı ikna çabalarına rağmen açıkça ilan etti. Kırım’daki Türklerin hakları konusunda da hassas davrandı.
Anglo-Sakson basını uzun zamandır Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağına dair farklı senaryolar gündeme getiriyor. Amerikan ve İngiliz kamuoyu, Ukrayna’ya yakın sınır bölgelerinde yoğunlaşan askeri birlikleri nedeniyle Rusya’nın saldırı planı olduğuna ikna ediliyor. Olası bir saldırı karşısında ABD ve İngiltere’nin Doğu Avrupa’daki müttefiklerine destekler, Rusya’ya karşı da siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulanacağı ifade ediliyor.
Ancak ABD Başkanı Joe Biden ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson krizde tansiyonu artırıcı demeçler verirken, Avrupa Birliği’nin (AB) önde gelen ülkeleri Almanya ve Fransa’nın bu süreçte sessiz kaldığını görüyoruz. Bu ülkelerin pasif kalmalarının arkasında, özellikle Almanya’nın Rusya ile sahip olduğu ekonomik ve siyasi çıkarlar yer alıyor. Ayrıca güçlü lider eksikliğinin de etkisi bulunuyor. Nitekim Almanya’da Merkel sonrası oluşan boşluk henüz doldurulamamış durumda ve koalisyon içinde Ukrayna krizine yönelik farklı sesler mevcut. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise çoktan güvenilirliğini yitirmiş durumda.
Her ne kadar Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Macron, Kiev ve Moskova’ya giderek temaslarda bulunacaklarını söyleseler de buradan bir şey çıkmayacağı aşikar. İşte böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kiev’i ziyaret etmesi, Putin’i Türkiye’ye davet etmesi, Putin’i Moskova’da ziyaret eden Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile görüşecek olması, Türkiye’nin bir arabulucuk çabası içerisinde olduğunu gösteriyor. Bu çabanın başarılı olma şansı yüksek. Fakat ara buluculukta başarılı olmak, krizin hangi niteliğinin daha baskın olacağıyla yakından ilgili.
Eğer ABD, Rusya’nın hayati önem atfettiği Ukrayna’da Rusya’yı cevap vermeye zorlayan hamleler yaparsa krizin çözümünde ara bulucu olma çabası sonuç vermeyecektir. Ancak Rusya ve ABD krizi kontrollü bir şekilde artırarak masaya oturulurlarsa Karadeniz havzası gündeme gelecek ve Türkiye’nin önemi anlaşılacaktır. NATO’nun Karadeniz’deki en güçlü üyesi olan Türkiye coğrafi olarak Karadeniz’in anahtarını elinde tutan ülke konumundadır.
Diğer yandan Rusya için de Türkiye, Karadeniz havzasıyla ilgili takip ettiği siyaset bağlamında oldukça değerlidir. Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi'ne dayanarak, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin belli tonajdaki savaş gemilerine ve dahi askeri üslere izin vermemesi Rusya’nın da çıkarınadır. Her ne kadar Batı basınında sıkça duymasak da Karadeniz’de NATO varlığının Türkiye olmadan bir ehemmiyeti yoktur. Yunanistan’da Dedeağaç üzerinden Bulgaristan ve Romanya’daki NATO üslerine takviyeler de bunu değiştirmeyecektir.
Türkiye son dönemde Ukrayna ve Rusya ilişkilerinde çok hassas bir denge oluşturdu. Türkiye’nin bu hassas terazide hangi tarafa yöneleceğine bağlı olarak Karadeniz’deki denge de o tarafa doğru değişebilir. Bu nedenle dikkatle gözetilmesi gereken bu dengenin devam ettirilmesi, krizin çatışmaya dönüşmeden sonlandırılması Türkiye’nin de çıkarınadır. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile bizzat görüşerek krizi sonlandırmaya çalışması oldukça önemli.
Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna için önemi sadece coğrafi konumundan kaynaklanmıyor. Ukrayna’nın Türkiye’den aldığı SİHA’lar ve bölgedeki oyun değiştirici etkisi ilişkilerin farklı boyutlarının da bulunduğunun önemli bir örneği. Her iki ülke ile olan ticaret, turizm ve savunma sanayisi alanlarındaki karşılıklı yatırımlar ve iş birliği anlaşmaları da ayrıca önemli.
Türkiye, Karadeniz Bölgesi'nde istikrarın sağlanmasını ve sorunların olabildiğince uluslararası rekabetin test alanı olmaktan çıkarılıp, bölge ülkeleri arasında çözülmesini tercih ediyor. Bu kapsamda Rusya ile Ukrayna arasında ara buluculuk yapabilecek nadir ülkelerden Türkiye’nin her iki ülke ile de stratejik ilişkilere sahip olması bu krizdeki rolünü daha da önemli hale getiriyor.
Sonuç olarak, Türkiye Ukrayna krizinde oldukça az aktörün müdahil olması ve sorunun suhuletle çözülmesinden yana. Bu kapsamda diplomatik kanalların açık olması için elinden gelen çabayı ortaya koymaktan geri durmayacağını her fırsatta bildiriyor. Özellikle liderler seviyesinde bu adımların atılması sorunların çözümünde daha hızlı ilerlenmesini sağlayabilir. Taraflar arasında gerilimi tırmandırmadan, barışçı ve uluslararası hukuk temelinde çözüm öneren Türkiye’nin ara buluculuğu bu nedenle önemli. Öte yandan başta Rusya ve Ukrayna olmak üzere krizin bizzat aktörlerinin somut adımlar atması; ABD ve İngiltere gibi ülkelerin de tansiyonu yükselten adımlardan kaçınması gerekiyor."
***
Yazı Anadolu Ajansı Analiz tarafından paylaşılmıştır. Yazının linki: Ukrayna Krizi'nin Çözümünde Türkiye'nin Rolü