İnsanoğlunun oluşturduğu kültürel ve siyasi hiçbir unsur, coğrafyadan bağımsız düşünülemez. Bu doğrultuda, Doğu Türkistan tarihi ele alınırken de bu coğrafyada kurulup yıkılan hükümdarlıklar ile ilgili meseleler bu konudan ayrı tutulamaz. Tarihin en önemli ticaret yollarından biri olan ve Uzak Doğu ile Avrupa’yı, Sibirya ile Güney Asya’yı birbirine bağlayan İpek Yolu’nun kavşağında yer alan Doğu Türkistan, günümüzde 1.828.428 km²’lik yüzölçümüyle Kazakistan’dan sonra en büyük ikinci Türk yurdudur.
İbni Sina, Kaşgarlı Mahmut, Farabi gibi İslam âlimleri, Abdülkerim Satuk Buğra, Bilge Kağan, Yakup Han gibi büyük devlet adamları da bu topraklarda yetişmiştir. Orta çağın karanlık dönemlerinde, Avrupa'da henüz kütüphanelerin varlığı bilinmezken Doğu Türkistan toprakları bir kültür ve ilim merkezi olarak öne çıkmıştır.
Ekonomik açıdan Doğu Türkistan bugün kömür, doğalgaz, petrol, uranyum rezerviyle, Çin’in enerji ihtiyacını büyük bir bçlümünü karşılamaktadır. Tüm bunlarla beraber, Doğu Türkistan yeraltı ve yerüstü kaynakları ve stratejik konumu sebebiyle tarih boyunca Çin’in hedefi olmuştur.
Doğu Türkistan tarihin erken dönemlerinden itibaren Türk hükümdarlıkları, Moğollar ve Çinliler arasında el değiştirmiştir. Bunları kronolojik olarak sıralamak gerekirse; M.Ö. 220 - M.S. 216 tarihleri arasındaki Hun İmparatorluğu’nun hakimiyeti ile başlayabiliriz.
Büyük Hunların ilk bilinen İmparatoru Teoman’dır. Hunları bütün dünyaya tanıtan en önemli hükümdar ise, hiç kuşkusuz büyük Komutan Mete’dir. Hatta Çinliler Çin Seddi’ni M.Ö 214 yılında Hunların saldırılarından korunmak için Mete Han döneminde inşa etmişlerdir. Mete Han, İpek Yolu’nun hakimiyeti için Çin’in üzerine yürümüş ve M.Ö 200 yılında Çin kuvvetlerini yenerek Çin’i haraca bağlamıştır. Toprakları genişleyen bu büyük devletin merkezi yönetimi büyük önem arz ediyordu . Mete’nin ölümüyle birlikte Hunlar, taht kavgasına girişmişlerdir. Çin ile girilen yakın ilişkilerin ardından Hunlar artık Çinli prenseslerin casusluk faaliyetleriyle iç karışıklık yaşamış ve Türk boyları arasındaki çatışma giderek artmıştır. Hunların bu iç karmaşası ile birlikte Çin İpek Yolu üzerindeki etkisini arttırmış ve kontrolü ele geçirmiştir. En sonunda devletin içinde bulunduğu çok başlı yönetim, M.Ö 46 yılında devletin Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasına sebep olmuş ve nihayetinde bu büyük imparatorluk son bulmuştur.
Hun Devletinin yıkılması ve Orta Asya’daki büyük otoritenin kaybolmasıyla, Akhunlar bu bölgeyi ilhak etmişlerdir. Ak Hunlar kaynaklarda Eftalitler olarak da geçmektedir. Ak Hunların tarih sahnesinden çekilişleri Göktürk ve Sasani işbirliği sonucu olmuştur. Daha sonra Bumin Kağan, Ötüken merkezli Göktürk Devletini kurmuş ve bu devlet çok geniş bir sahaya yayılmıştır. Bu süreçte Doğu Türkistan halkı refaha kavuşsa da bir süre sonra Göktürk Devleti ikiye ayrılmış ve ardından Çin'in istilası altına girmiştir. Devletin Doğu kanadını yöneten İşbara Han’ın Çin İmparatorluğuna gönderdiği yazı şöyledir:
“Size bağlı kalacak, haraç verecek kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem. Dalgalanan saçlarımı sizinkine benzetemem. Halkıma Çin giysileri giydiremem, adetlerimi, kanunlarımızı değiştiremem. İmkan yoktur. Çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır, adeta çarpan tek bir kalp gibidir…”
654’ten 682’ye dek devam eden istila, Kürşad'ın Çine yaptığı ihtilal sayesinde 2. Göktürk Devletini kurması ile son bulmuş ve Türk boyları tekrardan bir çatı altında toplanabilmiştir. Çin sarayını basan Kürşad ve 39 çerisi, efsanevi bir mücadele göstererek yalnızca 40 kişiyle Çin ordusuyla savaşmışlardır. Çin tarihi kaynaklarında bile Kürşad ve 39 yiğidinin yüzlerce Çinli askeri öldürdüğü kaydedilmiştir. Kürşad, bu suikast girişiminde başarılı olmasa da, Türk direniş kültürünün güçlü bir yansıması olarak yorumlanmıştır. Kürşad’ın bu efsanelere konu olan mücadelesi ve kahramanlığı, diğer Türk boylarını cesaretlendirmiş ve dirençlerini ve davalarını daha da kuvvetlendirmiştir.
Göktürk Devleti Türk tarihinde edebiyat ve sanat alanında da büyük öneme sahiptir. Bu dönemde Türk ve Dünya tarihi için çok mühim bir yeri bulunan Göktürk kitabeleri yazılmıştır. Bilge Kağan yazıtında yer alan: ‘Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer denizi delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir?’ cümleleri yazıtın öne çıkan mısralarındandır. Yazıtta ayrıca Türk milletinin kendi dilini, töresini ve geleneklerini terk etmesinin istilalar için en büyük tehlike olacağına dikkat çekilmiştir.
2. Göktürk Devleti de 745 senesinde Uygurlar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu dönemde Çin’in iç karışıklıklarından istifade eden Moyen Çor Kağan; Çin’in iç işlerine karışmış, stratejik bölgeleri tespit etmiş ve Çin’e karşı büyük bir üstünlük kurmuştur. Moyen Çor Kağan'ın ölümü üzerine oğlu Bögü Kağan Tibet seferine çıkmıştır. Bu dönemde Çin ile kurulan münasebetler sonucu Bögü Kağan Maniheizmi kabul etmiştir.
Maniheizm Türklerin başta sosyal ve ticari alanlardan olmak üzere birçok alandaki karakteristik özelliklerini etkilemiştir. Uygur Devleti de; Kırgız saldırıları, Çin’in entrikaları ve meydana gelen kıtlık hasebiyle 840 yılında yıkılmıştır. Uygurların yıkılmasının ardından bölgeye ilk kez Müslümanlığı getirecek olan Karahanlı Devleti kurulmuştur.
Karahanlı Devleti döneminde asırlardır süregelen Türk-İslam medeniyetinin temelleri atılmış, eğitim ve kültür alanlarından büyük gelişmeler katedilmiştir. Erken Türk Edebiyatının en önemli yapı taşları olan; Dîvânu Lugâti't-Türk ve Kutadgu Bilig eserleri bu dönemde kaleme alınmıştır. Ardından Kırgız saldırıları yine baş göstermiş ve Uygur halkı Asya'nın önemli ticari merkezlerine göç etmek durumunda kalmıştır. Göç ettikleri bu yerlerde Doğu Türkistan Uygur Devleti ve Kansu Uygur Devleti adlarında iki devlet kurmuşlardır. Doğu Türkistan Uygur Devleti İpek yolu üzerinde yer almaktadır. Bu durum, devleti; tarım, ticaret, sanat ve edebiyatta bir hayli geliştirmiştir. Karahanlı Devleti de 1209 senesinde Moğollar tarafından yıkılmıştır. Bölgedeki Cengiz Han hakimiyetinden sonra yerine oğlu Çağatay geçmiştir. Türkleşmiş ve İslâmlaşmış Doğu Çağatay Hanları İslâmiyetin Doğu Türkistan'da genişçe yayılmasına sebep olmuştur. Çağatayında çöküşü sonrasında 1370 tarihinde Doğu Türkistan Timur’a tabi olmak zorunda kalmıştır. Uluğ Bey, Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara ve Şahruh zamanlarında Doğu Türkistan ilim merkezi haline gelmiştir. 1514’te Kaşgar, Hoten ve Yarkent şehirlerini ele geçiren Said Han, Saidiye Hanlığını kurmuştur. Bu dönemde ülke idaresinde ‘Hocalar’ın büyük bir etkisi vardır. Türkistan Türklüğünün ağır bir şekilde sarsılmasından sonra, Türk hükümdarlarında, hocaların manevi liderliğine sığınma, onlara mürit olma gibi bir tutum bu süreçte karşımıza çıkmıştır.
1644’te Mancular Çin’i istila etmiş ve Doğu Türkistan’a da girmişlerdir. 1678’de yetmiş yedi yıl sürecek olan Hocalar devri başlamış ve 1759’da tekrar Çin’in eline geçmesiyle sona ermiştir. Hocalar arasında görülen gruplaşmalar ve iç kavgalar sonucu yaşanan bölünmüşlük “düşmanlarını birbirine karşı kışkırt, böl ve yönet” politikası takip eden Çinliler için fırsat olmuştur.
Bu istiladan sonra Doğu Türkistan’da baskı politikaları yeniden artmış ve uzun yıllar devam etmiştir. Savunmalara karşı Çin 1.200.000 kişiyi öldürmüş ve 12.000 kişiyi sürgün etmiştir. Birçok farklı direniş hareketleri sonucu Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki hakimiyeti zayıflamış ve 1863 yılına gelindiğinde Yakup Bey bölgede Bağımsız Doğu Türkistan Devletini kurmuştur. Doğu Türkistan, ikinci kez Çin'in esaretine girmeden önce Yakup Bey'in mücadelesiyle bağımsız olarak 13 yıl varlığını sürdürmüştür. Öyle ki bu dönemde “Bedevlet” ( Mesut Hükümdar) ünvanını almıştır. Devletin temellerini sağlamlaştırmak ve korumak adına Yakup Bey Osmanlı Devleti’ne bir elçi göndermiş ve Sultan Abdülaziz’den devletlerini tanımalarını istemiştir. Sultan Abdülaziz devleti tanımış ve silah ve malzeme gönderiminde bulunmuştur. Ayrıca devleti; Rusya, İngiltere ve Hindistan ülkeleri de tanımıştır. Türkiye’den dört bin kilometre uzaklıktaki Doğu Türkistan topraklarında 1864-1877 döneminde hüküm süren Osmanlı’nın uzak Asya’daki son sınırı Kaşgarya Hanlığı; bütün Türkistan coğrafyasında bağımsız devlet olma, hür yaşama bilincinin de yayılmasına vesile olmuştur.
1877 yılında Yakup Bey’in vefatının ardından yaşanan karışıklıklardan faydalanan Çin, yeniden işgale girişmiştir. Bir yandan Çin akınları, diğer yandan süregelen taht kavgaları sebebiyle Kaşgar Hanlığı kısa sürede yıkılmış ve şeriat ile yönetilen bu İslam devleti sona ermiştir. Bu süreçten sonra Doğu Türkistan, Çin’in 19. eyaleti olarak ilhak edilmiş ve bölge, "Sincan" (Yeni Topraklar) adını almıştır. Bu dönemde hiçbir Türk, bölgedeki idari makamlarında yer almamış, halk ise ağır haksızlık ve zulümlere maruz kalmıştır. Bu baskılara karşı bir çözüm olarak 1933’te Müstakil Doğu Türkistan Devleti kurulmuş; ancak Çin ve Sovyetler Birliği'nin müdahaleleri sonucunda kısa sürede yıkılmıştır. Ardından, baskılar ve işkenceler dayanılmaz bir noktaya ulaşmış ve artan milli bağımsızlık hareketleri neticesinde 1944 yılında Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
1949’da ise Sovyetler Birliği lideri Stalin ile Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedong arasındaki iş birliği sonucunda Doğu Türkistan yeniden işgal edilmiştir. Günümüzde hâlâ devam eden bu işgal, uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı şekilde sürdürülmektedir. Bölgede yaşanan hak ihlalleri ve sistematik baskılar, işgalin meşruiyeti konusunda ciddi tartışmalara yol açmaktadır.
Doğu Türkistan, binlerce yıllık tarihi boyunca köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapmış, aynı zamanda sürekli savaş ve iç karışıklıklarla yüzleşmiş, Türk milletinin ana vatanı olarak önemli bir kültürel ve coğrafi merkez olma özelliği taşımaktadır. Bölgenin tarihî ve kültürel zenginliği, yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte de derin izler bırakmış, ancak son yüzyıllarda yaşanan siyasi ve sosyal zorluklar, bu toprakların hak ettiği özgürlük ve bağımsızlık idealini gerçekleştirmesini engellemiştir. Doğu Türkistan'da yaşanan bölgesel istikrarsızlığın giderilmesi, insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanması, küresel düzeyde hassasiyet ve iş birliği gerektiren bir meseledir.
Kaynakça